Obezite, insan yaşamı süresini kısaltıyor

18 Kasım 2022 - 14:28

Obezite sıklığı hem Türkiye'de hem dünyada her geçen gün artış gösteriyor. Yaşam kalitesini son derece olumsuz etkileyen obezite, kronik bir hastalık olarak tanımlanıyor. Tedavisinde ise diyet ve egzersiz vazgeçilmez hale geliyor. Asıl risk taşıyan ise obez hastaların, normal bireylere göre yaşam sürelerinin daha kısa olması… Medical Park Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Aydın İnan, obezite hakkında konuştu.

Obezitenin görülme sıklığının hem Türkiye’de hem de dünyada giderek arttığı bilgisini veren Prof. Dr. Aydın İnan, özellikle bu artışın son 25 yılda daha hızlı olduğunu, Türkiye’de ise 2019 verilerine göre obez bireylerin toplumun yüzde 21.2’ini meydana getirdiğini aktardı. Kadınların yüzde 24,8'inin obez, yüzde 30,4'ünün aşırı kilolu olduğunu belirten Prof. Dr. Aydın İnan, “Erkeklerin ise yüzde 17,3'ü obez, yüzde 39,7'si aşırı kiloludur. Obezite, gelişmiş ülkeleri olduğu kadar gelişmekte olan ülkeleri de etkilemektedir” diye konuştu.

Obezite hastalarında artmış meme, uterus, serviks, kolon, özofagus, pankreas, böbrek, endometrium, tiroid ve prostat kanseri riski gibi problemler söz konusu olduğunu dile getiren Prof. Dr. İnan, obez hastaların ortalama yaşam sürelerinin 12 ila 15 yıl daha kısaldığına vurgu yaptı. Ayrıca obez hastalarda psikiyatrik problemlerin de arttığını belirten Prof. Dr. İnan, obezite hastalarında depresyona meyil meydana geldiğini, hiçbir yandaş hastalığı olmasa bile kişinin başkalarına muhtaç hale gelebildiğini dile getirdi.   

Diyet ve egzersiz ile kilo veremeyen hastalarda mide balonunun, cerrahi olmayan tedavi yöntemleri içinde düşünülebileceğini kaydeden Prof. Dr. İnan, mide balonu yenilen yemek miktarının azalması, uzun süre tokluk hissi vermesi sayesinde enerji alımının azalmasını sağladığını ancak geçici bir yöntem olduğunu söyledi. Prof. Dr. İnan, tek başına diyet, tek başına egzersiz veya her ikisi bir arada olsa da dengeli yeme alışkanlığı kazanılmadığı sürece obezite hastalığının tedavisinde yeterli olmadığına dikkat çekerek, morbid obezitede cerrahi dışı yöntemler ile kalıcı olarak kilo vermenin ancak yüzde 2 hastada gerçekleştiğini, bu nedenle morbidobezitenin en etkili tedavisinin cerrahi olduğunu vurguladı. VKİ’nin (vücut kitle indeksi) 40’ın üzerinde olduğu kişilerde morbid obezitenin hayatı ciddi şekilde tehdit ettiğinden bu hastaların cerrahiye aday olduğunu önemle belirten Prof. Dr. İnan, “VKİ 35-40 arası olduğu halde yandaş bir hastalığı (hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, hiperlipidemi, uyku apnesi gibi) bulunan, VKİ 30 – 35 arasında olup da tip 2 diyabet veya metabolik sendromu olan hastalarda cerrahi kararı alınmalıdır” ifadelerini kullandı.

Açıklamaları esnasında, obezite cerrahisi hakkında da açıklamalar yapan Prof. Dr. İnan, şu şekilde konuştu:
“Obez hastalar diyet ve egzersizle kilo verebilseler bile çoğunlukla bu kalıcı olmamaktadır. Morbid obezlerde tek kanıtlanmış uzun dönem kilo verme yöntemi cerrahi tedavidir. Cerrahi kararı öncesinde hastada gerekli muayene ve tetkikler yapılmaktadır. Obezite cerrahisi ile obez hastalar uygun yeme alışkanlığı kazanmakta ve egzersiz yapmaya başlamaktadırlar. Bu da uzun dönemde kilo verebilmek için kendi kendilerine bir kontrol mekanizmasının geliştirilmesini sağlamaktadır. Birçok ameliyatta olduğu gibi obezite cerrahisini de laparoskopik (kapalı) olarak gerçekleştirmekteyiz. Hastalarımızda karında bir kesi olmadan sadece trokar adı verilen aletlerin giriş deliklerinin yerlerinde küçük kesiler yapılmaktadır.”
 
Prof. Dr. Aydın İnan, sözlerini tamamlarken en sık uygulanan iki obezite cerrahisinden de bahsetti. Bu iki obezite cerrahisini tüp mide ve gastrik bypas şeklinde açıklayan Prof. Dr. İnan, cerrahiler hakkında şunları söyledi:

“Tüp mide: Kısıtlayıcı bir ameliyat olan sleeve gastrektomi ameliyatını laparoskopik olarak gerçekleştirmekteyiz. Ameliyat beş küçük delikten yerleştirilen aletlerle yapılmaktadır. Midenin yaklaşık yüzde 80’i çıkarılmakta, mide bir tüp haline gelmektedir. Böylece herhangi bir şekilde bağırsaklara bir müdahalede bulunulması ve bağırsakların bir kısmının devre dışı bırakılması söz konusu değildir. Ameliyat sonrasındaki hedef; fazla ağırlıkların yüzde 80’inin verilmesidir. Obeziteye bağlı problemler ise ameliyat sonrasında ya tamamen düzelmekte ya da iyiye doğru gitmektedir.   
Gastrik bypas: Bu ameliyat yönteminde küçük bir mide boşluğu bırakılmakta, alınan yiyeceklerin midenin büyük bir kısmının, oniki parmak bağırsağının ve ince bağırsakların başlangıç kısmının devre dışı bırakılması ile ince bağırsağın mide ile bağlantı yapılan kısmına doğrudan geçmesi gerçekleşmektedir. Bu ameliyat şekli hem kısıtlayıcı hem de emilim bozucu bir ameliyattır. Hem hastalar fazla yiyememekte hem de yiyeceklerin sindirim enzimleri ile karşılaşması gecikmektedir.”