Türkiye Psoriasis Derneği ve Novartis el ele

Türkiye Psoriasis Derneği ve Novartis tarafından hazırlanan “Sedef Hastalığının Tedavisinde Hayat Var” projesinin tanıtım toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, Türkiye Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, Türkiye Psoriasis Derneği üyeleri Prof. Dr. Sibel Alper ve Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan, sedef hastalığı hakkında konuştu. 

Türkiye Psoriasis Derneği ve Novartis el ele

Türkiye Psoriasis Derneği ve Novartis tarafından hazırlanan “Sedef Hastalığının Tedavisinde Hayat Var” projesinin tanıtım toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, Türkiye Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, Türkiye Psoriasis Derneği üyeleri Prof. Dr. Sibel Alper ve Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan, sedef hastalığı hakkında konuştu. 

Türkiye Psoriasis Derneği ve Novartis el ele
28 Kasım 2019 - 13:06

Prof. Dr. Sibel Alper, toplantıda yaptığı bilgilendirme açıklamasında sedef hastalığının hastalar üzerinde yarattığı psikolojiye değindi. Sedefin bulaşıcı bir hastalık olmadığını kaydeden Alper, tokalaşma, sarılma veya benzeri deri temasının, hastalığın sağlıklı kişilere geçmesine neden olmayacağını belirtti. Ancak toplumda bunun tam tersi bir algının olduğunu vurgulayan Alper, hastaların bu algı sebebiyle toplumdan dışlandıkça içine kapandıklarını ve daha çok strese girdiklerini aktardı. Alper, hastaların iş ve özel hayatlarında karşılaştıkları ayrımcılık sebebiyle sosyal izolasyona maruz kalarak psikolojik sorunlar yaşadıklarını bildirerek, sedef hastalarında depresyon ve anksiyete oranının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu bilgisini paylaştı. Alper, hastalıkla ilgili toplumsal farkındalığı artırmak için hekim ve hasta dernekleri iş birliğinde projeler gerçekleştirmenin çok önemli olduğundan bahsetti.
MEHMET ALİ GÜRER
Sedef hastalığı’nın (Psoriasis), Türkiye’de yaklaşık bir milyon kişiyi etkileyen, genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan, tekrarlayıcı ve kronik bir sistemik hastalık olarak tanımlayan Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, hastalığın, deride tipik olarak keskin sınırlı kırmızı alanlar üzerinde yerleşmiş, parlak, beyaz kepeklerle kendini göstermesi nedeniyle halk arasında sedef hastalığı olarak bilindiğini kaydetti. Sedef hastalığının kadın ve erkeklerde eşit oranda görülmekle birlikte en sık 25-30 yaşlarında başladığını vurgulayan Gürer, şu ifadeleri kullandı:
 “Ailesinde hastalık öyküsü olanlar normal popülasyona göre daha fazla riske sahiptir. Stres, obezite, sigara ve alkol kullanımı sedef hastalığını tetikleyici faktörlerin başında gelir. Fiziksel travmalar, kullanılan bazı ilaçlar, enfeksiyonlar ve hormonal değişiklikler de hastalığın seyrini etkileyebilir.”
Gürer açıklamaları esnasında, sedefli lezyonların derinin her yerinde görülebilmekle birlikte ağırlıklı olarak saç dibi, diz, dirsek ve kuyruk sokumu gibi bölgelerde ortaya çıktığına da değindi. Hastalığın sadece kozmetik bir sorun olmadığını belirten Gürer, bazı hastalarda el, ayak, dirsek ve diz eklemlerini etkileyebilen iltihaplı eklem romatizmasının gelişebileceğini aktardı ve bu hastalıkların ise sedef hastalarında görülme oranını yüzde 20-30 olduğunu açıkladı. Hastalığın tanısının genellikle derideki lezyonların görünümüyle konduğu bilgisini veren Gürer, lezyonların başka bir hastalığa benzediği durumlarda doğru tanı için deri biyopsisi yapıldığını belirtti. Dr. Gürer ek olarak, sedef hastalarında hipertansiyon, diyabet ve karaciğer yağlanması gibi rahatsızlıkların daha sık görülmesinden dolayı çeşitli ek tetkiklerin istenebildiğini söyledi.
EMEL BÜLBÜL BAŞKAN
Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan ise uygun tedavilerle sedef hastalığının kontrol altına alınabildiğinden bahsetti. Tedavide amacın iyilik halinin devam ettirilmesi olduğunu bildiren Başkan, tedavi planlanırken hastalığın şiddetinin göz önünde bulundurulduğunu ve uygun tedaviye bu şekilde başlanıldığını söyledi. İlk aşamada krem, merhem ve losyon gibi ilaçların doğrudan cilde uygulanmasıyla gerçekleştirilen topikal tedavilerin uygulandığını kaydeden Dr. Başkan, şunları söyledi:
“Hastalığın bu tedaviyle kontrol altına alınamadığı durumlarda fototerapi uygulanabilir. Eğer lezyonlar vücutta dağınık bir şekilde seyrediyorsa, biyolojik tedaviye başvurulmaktadır. Bu tedavide belli aralıklarla hastalara enjeksiyon uygulanır. Bir kere hekim yanında denendikten sonra, hastalar bu enjeksiyonu evde kendileri de yapabilirler. Bu tedavilerle hastalık kontrol altına alınsa da her zaman için geri gelme ihtimalinin olduğunu unutmamak gerekir.”

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum